Anatomi canlıların yapısıyla ve düzeniyle ilgilenmekte olan bilim dalına verilen addır. 3 ayrı bölümden oluşan bu bilim dalı hayvanlarla ilgilenen “hayvan anatomisi”, bitkilerle ilgilenen “bitki anatomisi” ve insanlarla ilgilenen “insan anatomisi” gibi bölümlerden oluşmaktadır. Bunlar arasında temel tıp bilimlerinden biri olan insan anatomisi, insan vücudunda bulunan organların tanımlanması, şekil ve büyüklük gibi özelliklerinin ortaya konması, birbirleriyle ilişkilerinin açıklanması ve bunların doktorlukta kullanılması ile ilgili bilimsel uğraş alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anatomi ile ilgili ilk çalışmaların izlerine mağara döneminde rastlanır. Mağaralarda hayvan vücutlarının yapılarını gösteren çizimler saptanmıştır. 15-10 bin yıl öncesinde kalmış olmasına karşın bu resimlerdeki hayvanların kalpleri doğru yerlerde gösterilmiştir. Mezopotamya’da yapılan kazılarda İÖ 3000’lerden kalma koyun karaciğerlerinin kilden yapılmış modelleri bulunmuştur. O dönemde kan ve karaciğer ilişkisiyle ilgili bilgiler nedeniyle karaciğerin canlılığın merkezi olduğu sanılırdı.
Mısır’da mumyalar üzerinde yapılan çalışmalar, İÖ 2000’den günümüze ipuçları vermiştir. Mumyalanan cesetlerin tüm organlarının çıkarılmış, kalbin ise yerinde bırakılmış olması o dönemde kalbin öneminin bilindiğini vurgular.
Anatomi tarihi,İÖ 1500-1600’lerden kalma papirüslerde insan kalbi, kan damarları ve beyin konusunda oldukça ilginç bilgiler elde edilmiştir. Aynı dönemlerde Uzakdoğu’da mistik düşünceler baskın olduğundan oldukça başarılı ameliyatlar gerçekleştirilmesine karşın anatomi bilgileri çok sınırlıydı. İnsan vücudunun 300 kemik, 800 bağ, 500 kas, 300 toplardamar kapsadığına inanılıyordu. Eski Yunanlılarda ölü de olsa insan vücudunun açılıp incelenmesi yasaktı, bu konuda oldukça sert önlemler alınmıştı. Bu nedenle Eski Yunanlı bilim adamları anatomi alanındaki bilgilerini daha çok Mısır ve Uzakdoğu’dan elde ederlerdi. Aristoteles‘in anatomi bilgisini Büyük İskender ile gittiği Doğu ülkelerinde pekiştirdiği ileri sürülür. Tıbbın babası sayılan Hipokrates döneminde bile Yunanlılar bu zayıf yönlerini sürdürdüler. Hipokrates’in kitaplarında anatomi açısından yaptığı yanlışlar bu görüşü destekler. Yunan bilim adamlarının otopsi yapmalarının yasak olduğu dönemlerde Mısır’da İskenderiye Tıp Okulu’nda öğrencilere otopsi gösterilerek uygulamalı anatomi bilgisi okutulurdu. İÖ 350-280 arasında Herofilus adlı bilim adamı idam edilen suçlunun cesetlerini açarak incelemişti. Herofilus sinir sistemini araştırarak sinirlerin beyin ve omuriliğe bağlı olduklarını, Aristoteles‘in ileri sürdüğü gibi kalpten çıkmadıklarını ortaya koydu. Herofilus’un 600 kadavra üzerinde 20 tıp öğrencisine eğitim yaptırdığı ileri sürülür. Avrupa’da o dönemde kadavra üzerinde çalışmaya izin verilmemiş olması nedeniyle Galenus (Bergama İS 129-Roma İS 199) adlı Egeli bilim adamının çalışmalarına kadar anatomide fazla ilerleme elde edilemedi. Galenus kesip ayırma çalışmalarını daha çok maymunlar üzerinde geliştirdi. Bu arada kaza kurbanı olan iki ceset üzerinde de inceleme yaptı.
Rönesans’ın başlamasıyla Avrupa’da insan vücudu üzerinde araştırmalara izin verilmekle birlikte din adamlarının Galenus’un sözlerini ve yazdıklarını bağnazca benimseyip eleştirilemez kabul etmeleri, öteki tıp dalları yanında anatominin de ilerlemesine engel oldu. Ancak, İtalyan bilim adamı Andreas Vesalius (Brüksel 1514-1564) yazdığı De Fabrica Humanis Corporis (İnsan Vücudunun Yapısı) 1543, adlı eseriyle Galenus‘un yanlışlarını ortaya koydu. Bunun sonucunda kilise tarafından şiddetli tepkiyle karşılandı ve eserlerini halkın gözleri önünde yakarak yaşadığı kentten ayrıldı. Anatomide Galenus‘un getirdiği ve uzun yıllar bu bilimin ilerlemesine engel olan yanlış bilgiler, İngiliz bilim adamı William Harwey (1578-1656) tarafından kesinlikle yıkıldı. William Harwey kan dolaşımıyla ilgili bilgileri doğru bir biçimde ortaya koyunca anatomiyle ilgili bilgiler arttı. John Hunter (1728-1793) adlı araştırmacı ise anatomi çalışmalarının genel ilkelerini ortaya koydu ve insan vücudu konusunda birçok doğru bilgiyi bilim dünyasına sundu. İnsan vücudunun anatomisinin doğru bilinmesi, hastanın muayenesi ve hastalık tanısının doğru yapılmasında büyük yarar sağladı. Günümüzün modern teknolojisinin tıbba kazandırdığı olanaklarla anatomide de büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Anatomiyle ilgili çalışmalarda temel ilke olan kesip ayırmada (diseksiyon) kullanılan gereçler öteden beri aynıdır: Bisturi, penset, oluklu sonda ve makas. Bazen özel işler için testere, çekiç ve keski gibi gereçler de kullanılabilir. Bir diseksiyonun başarısı bu gereçlerin yerinde ve dikkatle kullanılmasına bağlıdır.
Günümüzde geliştirilen gereçlerle bir canlıyı açıp parçalamadan da organlar hakkında bilgi edinilebilmektedir. Röntgenin bulunmasıyla radyolojik anatomi adı verilen bilim dalı doğdu. Ayrıca yine röntgenle yapılan tomografik incelemelerle bir organın tabaka tabaka içe doğru incelenmesi de olasıdır. Ses dalgalarının organlara çarpıp yansıması yönetimine dayanan ultrasonografi, radyoaktif maddelerin organlara tutulmasıyla yapılan sintigrafik araştırmalarla çeşitli organların vücuttan çıkarılmadan incelenebilmesi sağlanmaktadır.