Mahiyetlerine Göre Haklar

0
159

Mahiyetlerine göre haklar, mutlak haklar ve nisbi haklar olmak üzere 2 bölüme ayrılır.

A-) Mutlak Haklar:

Sahibine maddi ve maddi olmayan (gayri maddi) bütün mallar ile kişiler üzerinde en geniş yetkileri veren ve sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. Herkes mutlak haklara uymakla yükümlüdür. Mutlak hakkın sahibi hakkına saygı gösterilmesini herkesten talep edebilir. Mutlak haklar, hukuk düzeninin tespit ettiği sınırlar içerisinde kalmak şartıyla sahibi tarafından dilediği gibi kullanılır; hak sahibi bu hakkından dilediği gibi yararlanabilir. Mutlak haklar ya mallar ya da kişiler üzerinde söz konusu olurlar.

I-) Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar: Hukuki anlamda mal, para ile ölçülebilen ve başkalarına devredilebilen şeylerdir. Mallar, biri maddi mallar, diğeri ise maddi olmayan mallar (gayri maddi mallar) olmak üzere iki çeşittir. Örneğin otomobil, tarla, ev, gözlük, saat, kalem gibi maddi bir varlığı olan şeyler maddi birer maldır. Buna karşılık bir sanatçının meydana getirdiği eser, örneğin bir heykel, bir yağlı boya tablo, bir şiir kitabı, bir roman veya bir beste maddi değil, maddi olmayan mallardandır. Bunlar fikir ve zeka ürünü olan mallar, yani eserlerdir. Mallarla ilgili bu ayırıma uygun olarak mallar üzerindeki mutlak hakları da “maddi mallar üzerindeki mutlak haklar” ve “maddi olmayan mallar üzerindeki mutlak haklar” şeklinde bir ayırıma tabi tutmak gerekir.

II-) Maddi Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar: Maddi mallar; otomobil, bina, tarla, buzdolabı, radyo, kalem, gözlük vs. gibi bir cismi olan, yani elle tutulup gözle görülebilen şeylerdir. Maddi mallara hukuk dilinde eşya denir. Maddi mallar, yani eşyalar üzerindeki mutlak haklara da “ayni haklar” (eşya üzerindeki hak) adı verilmektedir. Ayni haklardan bazıları sahibine tam ve sınırsız yetkiler tanıdıkları halde, bir kısmının tanıdığı yetkiler sınırlıdır. İşte bu nedenledir ki ayni haklar, sahibine tanıdığı yetkilerin kapsamına ve mahiyetine göre mülkiyet hakkı ve sınırlı ayni haklar şeklinde bir ayırıma uğrarlar.

– Mülkiyet Hakkı: Ayni haklardan sahibine tam ve geniş yetkiler vereni, mülkiyet hakkıdır. Gerçekten, mülkiyet hakkına sahip bulunan kimse (malik) , bu hakkın konusunu oluşturan eşyayı, hukuk düzeninin tespit ettiği sınırlar içerisinde kalmak şartıyla dilediği gibi kullanabilir, ondan dilediği gibi yararlanabilir ve nihayet onunla ilgili olarak dilediği tasarruflarda bulunabilir; örneğin eşyasını satabileceği veya bağışlayabileceği gibi onu terk ve hatta tahrip dahi edebilir (MK. m. 683) . O halde mülkiyet hakkı, hak sahibine o eşyayı kullanma, ondan yararlanma ve onunla ilgili her türlü maddi ve hukuki tasarrufta bulunma yetkilerini veren tam bir ayni haktır.

– Sınırlı Ayni Haklar: Ayni haklardan bazıları, sahiplerine mülkiyet hakkı gibi tam ve geniş yetkiler vermeyip, sınırlı yetkiler tanımaktadır ki bunlara sınırlı ayni haklar diyoruz. Gerçekten sınırlı ayni haklar, sahiplerine mülkiyet hakkından doğan kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinin hepsinin değil, bunlardan bir veya ikisini, örneğin yalnız kullanma veya yalnız yararlanma yetkilerini verirler. Sınırlı ayni haklar, hak sahibine tanıdıkları yetkinin mahiyetine göre irtifak hakları, taşınmaz yükü ve rehin hakları olmak üzere başlıca üç gruba ayrılırlar.

– İrtifak Hakları: Başkasına ait bir eşyayı kullanma veya ondan yararlanma yetkisini veren ayni haklardır. Diğer bir deyişle irtifak hakları, “bir hak veya malvarlığı (Hukuk dilinde malvarlığı (mamelek) , bir kişinin para ile ölçülebilen hak ve borçlarının tamamını ifade eder. ) üzerine yükletilmiş bir yüküm olup, mal sahibini, mülkiyete mahsus bazı hakların irtifak hakkı sahibi tarafından kullanılmasına katlanmaya veya bu hakları kullanmaktan sakınmaya mecbur kılar”

İrtifak hakları kendi aralarında ayni irtifaklar, kişisel irtifaklar ve karışık irtifaklar olmak üzere başlıca üç türe ayrılırlar. Ayni irtifak haklarına bir taşınmaz lehine kurulmuş olan “geçit hakkı”nı (MK. m. 838) ; kişisel irtifak haklarına intifa hakkı (MK. m. 794) ile “oturma hakkı”nı (MK. m. 823) , karışık irtifak haklarına, yani hem kişisel hem de ayni irtifak şeklinde kurulabilen irtifak haklarına da “üst hakkı”nı (MK. m. 829) örnek gösterebiliriz. Taşınmaz Yükü, bir taşınmazın malikinin yalnız o taşınmazla sorumlu olmak üzere diğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılınmasıdır (MK. m. 839) . Rehin hakları ise sahibine, alacağını borçlusundan alamadığı takdirde rehin verilmiş olan şeyi sattırarak paraya çevirtmek suretiyle alacağını tahsil etmek yetkisini veren ayni haklardır.

III-) Maddi Olmayan Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar: Maddi olmayan (gayrı maddi) mallar, zeka ve düşünce ürünü olan şeyler yani eserlerdir. Örneğin bir bilim adamının yayınladığı bilimsel eser, bir romancının kaleme aldığı roman, bir şairin şiir kitabı, bir heykeltıraşın yarattığı heykel, bir bestecinin yaptığı beste, bir yazarın kaleme aldığı tiyatro eseri hep maddi olmayan mallardandır.

Maddi olmayan mallar üzerinde sahiplerine tanınmış olan mutlak haklara fikri haklar adı verilmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, bir eser üzerinde, o eseri yaratan kimseye mali ve manevi haklar tanımaktadır. Mali haklar, o eseri çoğaltmak, yaymak ve satmak gibi yetkileri içerir. Manevi haklar ise, eserin kamuya arz edilmesi, esere yapımcısının adının yazılması, eserde değişiklikler yapılması gibi yetkileri içerir. Hikaye, roman, şiir, beste gibi güzel sanatlara ilişkin eserlere fikri eserler, fikri eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haklara da telif hakkı (yazar hakkı) denilmektedir.

Fikri eserlerin yanında “sınai eserler” de vardır. Bunlar üzerindeki haklar daha önce İhtira Beratı Kanunu ile düzenlenmekteyken 08. 06. 1995 gün ve 4113 sayılı yetki kanununa dayanılarak çıkarılan 24. 06. 1995 tarihli ve 551 sayılı “Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile yeniden düzenlenmiştir. Sözü geçen kanun uyarınca “buluş (ihtira) “, sanayide (endüstride) yeni bir sonuç veya yeni bir eser vücuda getirmek veya bunların meydana getirilmesi için yeni vasıtalar yaratmak veya bilinen vasıtaları yeni bir şekilde kullanmaktır. Bir buluş vücuda getiren kimse devletten (554 sayılı KHK ile kurulan “Türk Patent Enstitüsü”nden) bununla ilgili bir belge alır ki, bu belgeye patent (ihtira beratı) denir. Patent, buluşu vücuda getirmiş olan kimseye belli bir süreyle bundan ancak kendisinin veya mirasçılarının (haleflerinin) yararlanması hakkını sağlar. Buluş vücuda getiren kimsenin sahip olduğu bu hakka “buluş hakkı” denir.

Maddi olmayan mallar arasına markalar da dahil edilebilir. Markalar, sanayide, tarımda imal, ihzar veya istihsal olunan (üretilen) veya ticarette satışa çıkartılan her nevi malları başkalarınınkinden ayırt etmek üzere malın kendisi veya ambalajı yahut her ikisi üzerine konulan işaretlerdir. Markalar, 1965 yılında çıkarılan 551 sayılı Markalar Kanunu ile düzenlenmişken, 08. 06. 1995 gün ve 556 sayılı “Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile yeniden düzenlenmiştir. Markaların bu Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen haklardan faydalanabilmesi, ancak onların Türk Patent Enstitüsü’nce tescil edilmiş olmalarına bağlıdır. Markalara örnek olarak, Grundig, Arçelik, Turyağ, Piyale, ÇBS, Singer, AEG gibi isimleri gösterebiliriz.

IV-) Kişiler Üzerindeki Mutlak Haklar: Kişiler üzerindeki mutlak hakları, biri hak sahibinin bizzat kendi kişiliği üzerindeki mutlak haklar, diğeri ise başkalarının kişiliği üzerindeki mutlak haklar olmak üzere ikiye ayırırız.

Kendi Kişiliği Üzerindeki Mutlak Haklar: Bu haklar, bir kimsenin maddi, manevi ve iktisadi bütünlüğü ve varlıkları üzerinde sahip bulunduğu mutlak haklardır ki bunlara kişilik hakları denir.

Başkalarının Kişiliği Üzerindeki Mutlak Haklar: Başkalarının kişiliği üzerindeki mutlak haklar, istisnai mahiyetteki haklardır; çünkü modern hukuk sistemleri ancak mallar üzerinde mutlak haklar tanıyıp, kişiler üzerinde böyle haklara kural olarak yer vermezler. Kişiler, hakkın konusu değil, sahibidirler. Mamafih hukuk düzeni, bazı sebeplerle korunmaya muhtaç durumda olan kimseler üzerinde de başkalarına birtakım mutlak haklar tanımaktadır.

Başkalarının kişiliği üzerindeki mutlak haklara örnek olarak velayet hakkı ile vesayet hakkını gösterebiliriz. Velayet hakkı, henüz ergin olmayan çocuklar (küçükler) üzerinde ana ve babalarına tanınmış olan bir mutlak haktır. Ana ve babanın çocuklarının kişiliği üzerinde egemenlik hakları vardır; çocuk haksız olarak kendilerinden alındığı takdirde, ana ve baba bu haklarına dayanarak dava açmak suretiyle çocuğun kendilerine geri verilmesini sağlarlar.

B-) Nisbi Haklar:

Nispi haklar,mutlak haklar gibi herkese karşı değil, ancak belli bir kişiye veya belli kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır. nispi haklar, özellikle borç ilişkilerinden doğarlar ve sahibine (alacaklıya) , karşısındaki kişiden (borçludan) belli bir davranış biçiminde bulunmasını, yani birşey vermesini veya birşey yapmasını yahut da birşey yapmamasını (birşey yapmaktan kaçınmasını) istemek yetkisini verirler. Borç ilişkilerinden doğan nispi haklarda (alacak haklarında) hak sahibi alacaklı, karşısındaki kişi ise, borçlu durumundadır. İki kimse arasında bir borç ilişkisi, ya hukuki işlemlerden veya haksız fiillerden yahut da sebepsiz zenginleşmeden doğabilir.

Hukuki işlem, hukuki bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmaktır. Hukuki işlemler, tarafları bakımından tek taraflı hukuki işlemler ve çok taraflı hukuki işlemler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Tek taraflı hukuki işlemler, bir kimsenin sadece kendi iradesini açıklamasıyla meydana gelen hukuki işlemlerdir.

Örneğin vasiyet böyle bir hukuki işlemdir; çünkü vasiyet, vasiyeti yapan kişinin iradesini kanunun aradığı biçimde açıklamasıyla tamamlanmış olur. Aynı şekilde vakıf kurma da tek taraflı bir hukuki işlemdir. Nitekim bir kişinin hayır yapmak amacıyla bir malını vakfettiğini kanunda öngörülen biçimde açıklamasıyla hukuki işlem doğmuş olur. Başkalarının da iradelerini açıklamalarına lüzum yoktur.

Çok taraflı hukuki işlemler ise, birden fazla kimsenin iradelerini açıklamalarıyla meydana gelebilen hukuki işlemlerdir. Bunların içinde en önemli olanı ve uygulamada en çok rastlanılanı iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun surette açıkladıkları iradeleriyle meydana gelen hukuki işlemlerdir ki, bunlara sözleşme (akit, mukavele) adı verilir. Örneğin bir malın belli bir bedel karşılığında mülkiyetini karşı tarafa kesin surette devretme taahhüdünü içeren satım; bir eşyanın kullanılma hakkının bir bedel karşılığında belli bir süre için bir başkasına devredilmesi taahhüdünü içeren kira hep birer sözleşmedir, yani iki taraflı hukuki işlemlerdir.

Nispi haklar, yukarıda incelediğimiz hukuki işlemlerden doğabildiği kadar, hukuk düzeninin izin vermediği zarar verici fiiller demek olan haksız fiillerden (örneğin bir kimsenin otomobilinin camını kırmak, bir çiftçinin tarlasındaki ekinlerini çiğnemek, bir kimseyi yaralamak veya öldürmek hep birer haksız fiildir) veya bir kimsenin malvarlığının başka birinin malvarlığının aleyhine olarak çoğalması (zenginleşmesi) demek olan sebepsiz zenginleşmeden de doğabilir. Öte yandan “aile ilişkileri”nden veya “miras ilişkileri”nden doğan nispi haklar da vardır. Örneğin miras bırakan (muris) yaptığı bir vasiyetname ile herhangi bir kimseye belli bir mal bırakmış ise, lehine vasiyet yapılan kimsenin (vasiyet alacaklısının) bu malı mirasçılardan talep etmek bakımından bir nispi hakkı vardır. nispi haklar herkese karşı ileri sürülemeyip, sadece belli kişiye karşı, örneğin kira sözleşmesinden kiralayan (mal sahibi) lehine doğan kira bedelini isteme hakkı sadece borçlu kiracıya karşı ileri sürebildiği içindir ki, kiracı kira borcunu ödemezse, kiralayan bu alacağını kiracının babasından veya yakınlarından isteyemez. Eğer bu hak nispi hak değil, bir mutlak hak olsaydı, o zaman kiralayan bu hakkını kiracıdan başka kişilere karşı da kullanabileceğinden, kiracının yakınlarından kira borcunu ödemelerini isteyebilecek idi.