Köpekbalıkları Ömürleri Boyunca Yüzmek Zorundadırlar, Çünkü Dururlarsa Batarlar…
Pek çok kimsenin denizde en çok korktuğu, hatta bu yüzden denize girmediği hayvan, kuşkusuz köpekbalığıdır. Köpekbalığı gerçekten anlatıldığı gibi, kusursuz bir yırtıcı ya da yok edici mi, insanlara neden saldırıyor?
Köpekbalıkları, efsaneler, abartılı öyküler, haberler, korku filmleri aracılığıyla denizlerdeki korkunun temsicileri olmuştur. Ancak kötü şöhretlerine karşılık insanlarla olan ilişkilerine bakıldığında, bu canlılara haksızlık edildiği açıktır. İnsanlar için potansiyel bir tehlike oluşturan bazı köpekbalığı türleri güze biçimli bedenleri, kocaman ağızları içindeki keskin dişleri ve meşhur sırt yüzgeçleriyle etrafa dehşet saçan, denizde insan kanına susamış canlılar olarak zihinlere yerleşmiştir. Oysa bu fikrin yanlışlığı biraz düşünüldüğünde kendiliğinden ortaya çıkar. Öyle ki, bırakın insanları, memelilerin daha yeryüzünde yaşamadığı 350 milyon yıl kadar önce ilk türleri ortaya çıkan köpekbalıklarının doğal kurbanlarının insan olması mümkün değildir.
Köpekbalıkları, omurgalı hayvanların kıkırdaklı balıklar sınıfından olan canlılardır. Vücut yapılarında kemik bulunmaz. Tümüyle kıkırdaktanoluşan bu yapı nedeniyle sualtında oldukça kıvrak hareket edebilirler. En büyük dezavantajları, kemikli balıklarda bulunan ve su içinde dengede kalmalarını sağlayan ”yüzme keselerinin” olmayışıdır. Yüzmeyi bıraktıkları anda, ağır bir metal parçası gibi dibe çökerler. Yani, sürekli hareket temek zorundadırlar. Yüzme keselerinin olmaması, su içinde dikey yönde oldukça hızlı hareket edebilmelerini sağlar. Ayrıca, bu hayvanlarda vücudunun yaklaşık %20-30‘u karaciğerden oluşur. Bu çok yağlı karaciğerler, köpekbalıklarına pozitif bir yüzerlilik kazadırır. Ancak karaciğerinin günümüzde kozmetik malzeme ve ilaç yapımında kullanılması, hayvanın çok fazla miktarda avlanmasına ve birçok türün soyunun tehlike altına girmesine neden olmuştur.
Köpekbalıklarının diğer canlılara üstünlük sağlamalarına yarayan özellikleryse duyu organlarıdır. Koku alma ve işitme duyuları iyi gelişmiştir. Kan kokusunu 3 km uzaktan alabilirler. Çok küçük sesleri duyabilir ve geldiği yönü tayin edebilirler (insan sualtında sesi duyabilir ama geldiği yönü tayin edemez). Ancak görme duyuları pek gelişmemiştir. Zaten genelde derin sularda yaşadıkları için, görme duyularını pek kullanmazlar. Vücutlarının yan tarafında bir çizgi biçiminde bulunan ve ”yanal organ” denen duyu organlarıyla manyetik alanları algılayabilir, yön tayini yapabilir (özellikle bulanık suda) ya da yaralı bir balığın çıkardığı titreşimleri saptayabilirler.
Köpekbalıkları hastalıklara karşı oldukça dirençlidirler. Bunun nedenlerinden birisi son derece güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmalarıdır. Bu sayede kanser de yakalanmazlar. Köpekbalığı kıkırdağı, hastalıkla savaşmak için bağışıklık sistemini canlandıran belirli proteinler içerir. Yapılan çalışmalarda köpekbalığı kıkırdağının, tümörler için gerekli olan yeni kan damarı oluşumunu memelilerdekine göre çok daha etkin biçiminde baskıladığı ortaya çıkmış bulunuyor. Çalışmalar, köpekbalığının kıkırdağındaki aktif maddenin direkt tümöre etkili olmadığını, ancak yeni kılcal damarlarla beslenmesini ve büyümesini durdurabileceğini gösteriyor. Bunun yanında, köpekbalığı antikorlarının (savunma hücreleri) insanınkilerin yarısı büyüklüğünde olmasının, dokulara kolaylıkla nüfuz edebilmelerini ve zararlı oluşumları önlemelerini sağladığı düşünülüyor.